23 Aralık 2012 Pazar

Bursa Gezisi..


 24 Ekim'de araba kiralayıp İstanbul'dan yeşiliyle ünlü Bursa'ya yola koyulduk, Elif'le..
İlk adresimiz Cumalıkızık Köyü oldu. İnsanlarının sıcaklığıyla dolup taştık. Evler cumba tarzında ve farklı bir havaya sahip. Hemen evlerin birine girip taze gözlemelerden yedik, sobanın üzerinde demlenmiş nefis çayla.. 
Burada geçirdiğimiz doyumsuz vakit sonrasında Bursa şehir merkezine gidip biraz şehri gezdik. Tabi bu arada kestane şekeri yemezsek olmaz diye düşünüp onu da yedik.

Ertesi sabah Uludağ Milli Parkı'na gidip yeniden yeşille buluşmaya karar verdik. Daha önceleri Bursa'da yaşayan Elif, bana bulunduğumuz yerlerden sık sık bahsetti. Bense ilk defa bulunduğum bu heybetli ve güzel manzara karşısında, bir kenara çekilip içime temiz havayı çektim. Henüz kar düşmemişti Uludağ'a ve bu nedenle arabayla zirveye kadar çıkmamız mümkün oldu.
Gün sonuna kadar orman yollarında gezip yanımızda getirdiğimiz kumanyaları yedik ve son olarak Mudanya'ya gittik. Biraz burada vakit geçirdikten sonra İstanbul'a kıyı şeridinden tekrar yola koyulduk.



14 Kasım 2012 Çarşamba

Las Vegas, New York, İstanbul..

Las Vegas'a geldiğimde daha önce rezerv ettiğim Stratosfer adındaki otelde kaldım. Vegas'ta konaklama garip bir şekilde, diğer büyük şehirlere göre, daha ucuzdu. Bunu kumarhanelerden kazandıkları ilave paraya bağlıyorum. Burada konakladığım süre içerisinde araba kiralayıp kanyonlara gitmeyi planlamıştım fakat kiralama sırasında yaşadığım bazı aksaklıklar sonucunda programımı iptal ettim ve kalan vaktimi Vegas'ta geçirdim.
Burada Los Angeles'ta konakladığım sırada tanıştığım İtalyan, Alman, Brazilyalı arkadaşlarımla buluşup vakit geçirdim. Bazıları tesadüf eseri olan bu buluşmalarda gayet güzel bir şekilde eğlendim. Ayrıca Kanadalı bir grupla tanışıp onlarla da vakit geçirdim. Bütün herkes ayrı ayrı güzel insanlardı ve keyifliydi.
Günlerden 13 Ekim olduğunda sabah saatlerinde New York'a gitmek için havaalanına uçuş saatimden yaklaşık 3 saat önce bulundum. Fakat güvenlik ile yaşadığım vize sorunlarından ötürü yaklaşık 2 saat alıkoydular. Bu durum sonucunda aceleyle uçuşuma yetişmeye çalıştım fakat bir kaç dakikayla uçağımı kaçırdım ve resmen başımdan aşağı kaynar sular döküldü. O an bir yetkiliyle konuştum ve yardımcı olmaya çalıştı. Bununla kalmayıp gerekli yerlerle konuşup durumu anlattım. Bu sayede yeni uçak biletimi temin ettim ve yeni uçuşla New York'a yola koyuldum.
New York'a geldiğim gibi hostele gidip eşyalarımı bıraktım ve çok yakın olan Times Meydanı'na dolaşmak için çıktım. Aynı odada konakladığım Avusturalyalılarla tanışıp onlarla vakit geçirdim. Amerika'daki son gecemi güzel geçirdim ve ertesi gün olduğunda son hazırlıklarımı yaptım, kalan paramla ufak tefek hediyeler alıp artık ülkeme doğru yola koyuldum. Ülkeme gideceğim ve yakınlarımla vakit geçireceğim için çok farklı hissediyordum. Ülkeme ilk adım attığımdan itibaren o kadar mutlu oldumki... 

28 Ekim 2012 Pazar

Las Vegas, California...







Las Vegas'tan otobüsle Los Angeles'a geldim. Sonrasında küçük bir şehir turu atarak Hollywood'a geçtim. Burada gezginlerin kullandığı ve daha önce kullandığım bir site aracılığıyla birinin evinde kalacaktım ve oraya gittim. Geceyi orada tanıştığım kişilerle dışarıda Hollywood'un ünlü bulvarında geçirdim. Ardından kalacağım yere geldim, Stev ve Jenni çok iyi misafir ettiler. Ertesi sabah yakın ve güzel bir hostel bulup eşyalarımı bıraktım ve Santa Monica, Venice gibi güzel yerlerde bulundum. Orada tanıştığım Japon arkadaşım Jumpei ile gezinti yaptık. Gece yine konaklama yaptığım sitenin aktivitesi için Los Angeles şehir merkezinde yabancılarla buluştuk ve güzel vakit geçirdim.
Ertesi sabah araba kiralayıp kıyı şeridinden San Francisco'ya doğru yola çıktım. Santa Monica, Malibu, Oxnard ve sonra Santa Barabara'ya geldim. Yolda sık sık durup manzarayı izlediğim için akşam olmuştu. Ve Santa Barbara'ya bir şeyler yemek için ve benzin almak için girdim. Bunun üzerine öyle beğendimki bu şehri ayrılamadım ve geceyi burada geçirmeye karar verdim. Sonra arabamı parkedip gezmeye başladım. Bu şehir sade, çok kalabalık değil ama hareketli bir şehir olarak gördüm. Klasik mimariye sahip ve en yüksek katlı bina iki kattan oluşuyor.  Burada geçirdiğim güzel geceden sonra yine yola koyuldum ve bir milli parka gittim. Burası adeta cennet gibiydi. Dağların arasında berrak bir göl ve etraf tamamen orman..
Sonrasında Santa Paula, Santa Clarita, Santa Fe, Santa Ana, San Diego..

San Diego'ya gece geç vakitte ulaştım ve yine diğer büyük şehirlere benzeyen bir şehirle karşılaştım. Meksika'ya sınırı olduğu için Meksikalılar yoğunlukta, sahil şeridi ve yat limanıyla güzel bir şehir.. Ertesi sabah yeniden Los Angeles'a gelip önceden kaldığım hostelde konakladım. Her hostelde olduğu gibi genç ve dinamik nüfus boy gösteriyordu. Çok kişiyle tanışıp eğlendim. Ertesi sabah ise yine Las Vegas yolunu tuttum..

Ocean City, Baltimore, Charlotte , Las Vegas..

1 Ekim itibariyle Ocean City'deki son günümü geçirdim ve Baltimore'a otobüsle geçtim. Oradan uçakla Charlotte aktarmalı Las Vegas'a adımımı attım. İlk andan itibaren, havaalanında bile, kumar makineleri mevcuttu. Sonrasında konaklayacağım hostele gelip geceyi orada geçirdim. Bu sırada tanıştığım, Meksika asıllı orta yaşlı hostel çalışanı, Michael bana gezim hakkında danışmanlık etti. Onun sayesinde yaklaşık 200$ cebimde kaldı ki bu parayla yaklaşık 10 gün bu hostelde konaklamayabilirdim. Sonra ertesi gün  otobüs bileti aldım Los Angeles için. Fakat otobüs firmasının elektronik biletleri kontrol etmemesi yüzünden otobüsü kaçırdım ve o geceyi havaalanında geçirmek zorunda kaldım..
Tabiki bu sırada Las Vegas'ı gezdim. Fakat yeniden Las Vegas'a geleceğimden dolayı çok üzerinde durmadım..

Macky's Bar & Grill..




Çalıştığım günlerden birinde ilginç bir şekilde iş arkadaşım Noah geldi elinde parçalanmış parayla ve birleştirirsem benim olacak dedi. Sonra anlatmaya başladı. Önceki gece aşırı alkollü bir kadın bahşiş bırakmış..
O birleştirdi ben..

Ocean City..

Daha önceki kayıtlarımda yazdığım gibi yoğun bir şekilde restorantta çalışıyorum. Burada Ekim ayının başına kadar çalışacağım ve daha sonrasında iki haftalık bir gezi planım var. Çalıştığım bu restorandaki patronlarım eş olan Pam ve Macky. Çok mutevazi olan bu çift çok defa Türkiye'ye gelmiş ve İstanbul aşıkları. Bir kaç Türkçe kelime bilgisine de sahipler. Bunların dışında benim gibi onlar da beni çok sevdiler çeşitli konularda konuşma fırsatı buldum ve gerçekten diğer Amerikalılardan farklılardı ve bu güzel bir olgu bana göre. Bu şehirdeki hayatım yeni insanlar tanıdıkça daha güzel ve akıcı geçmeye başladı. Ayrıca ilerleyen günlerde arkadaşlarım aracılığıyla tanıştığım Mc Donald's'ta idareci olan Richard, burada ikinci işte çalışmama vesile oldu.
Richard'tan bahsetmek istiyorum. Beraber güzel vakit geçirdiğim, yine sıradan Amerikalıya benzemeyen bu adam Türkiye aşığıymış. Türkçe şarkılar dinliyor, Türkçe öğrenmeye çalışıyor ve ondan öte Türkiye'de çalışmak istiyordu. İlerleyen günlerde Türkiye'de bir okulla yazışıp anlaştı ve uçak bileti aldı 4 Ekim 2012 tarihi için. Richard Bursa'ya gidiyordu. Unutmadan bize internet üzerinden aldığı tarifle baklava da yapan Richard, bizi defalarca şaşırtıyordu.
Ayrıca anlatmam gereken bir şey daha olduğunu düşünüyorum. Mc Donald's'ta çalıştığım gecelerden birinde, bir müşteriden siparişini aldım. Gece 2:00 sonrasında açık olan tek yer burası olduğu için bütün müşteriler gibi bu müşteri de alkollüydü ve ne dediğini bilmiyordu. Sabırsızca bağırıp siparişini istemeye başladı. Bu sırada benim çalışma sürem dolmuştu ve çıkışımı yapıp yemeğimi yemeye geçecektim. Bu müşteri bana siparişini istemediğini, para iadesi yapmamı bağırarak söyledi. Ben de çıkışımı yaptım, şuan çalışmıyorum, dedim. Üstüne benim para iadesi yetkim yok, sadece idari personel yapabilir diye ekledim. Benim yalan söylediğimi düşündü ve tehditler savurmaya başladı. Yaklaşık bir buçuk saat sonra eve gitmek için yola koyulduğumda yolda beni bekliyorken gördüm bu adamı. Ve aniden üzerimi doğru koştu ve yumruk attı. Ben başımı korudum ve sinirli bir şekilde ittim, sendeledi. Sonra tekme atmaya çalıştı boşa çıktı ben de aynı şekilde denedim. Sonrasında yeniden ittim ve alaşağı ettim. Yere düştüğünde üzerine kapaklanıp polisi aradım. Yaklaşık 50 saniye içinde gelen ekipler gördüklerine şaşırdı. Hemen ayrıldık ve olanları ayrı ayrı anlatmamızı istediler. Etraftakilerin de görgü tanıklığı yapmasıyla ben kurtuldum ve evime gittim. O günden sonra o adamı görmedim. Bu şekilde kötü bir anıya sahip oldum.

Aşağıda eklediğim fotoğrafı Richard'ın son günü için Çinli iş arkadaşımız Carson yaptı. 


6 Eylül 2012 Perşembe

Lima,Columbus,New York,Ocean City..

Takvim 19 Ağusos'u gösterirken Lima'da polislerle çeşitli tartışmalar yaşadım ve başım belaya girdi. Bu nedenle buradaki patronum süpriz bir şekilde işten uzaklaştırdı beni. Ayrıca polisler bu yaşanılanların ardndan eyaleti terketmem gerektiğini söyledi. Ben büyük bir şoka girdim. Bu olanlar Ramazan Bayramı'nın ilk günü yaşanıyor ve ailem hiç bir şeyden habersiz ben onları gayet mutlu ve yapmacık bir ses tonuyla arayıp bayramlarını kutluyorum. Ardından hemen otobüse binmek için Greyhound İstasyonu'na gittim. Fakat saat akşam 5 olmasına rağmen kapanmıştı. İlk otobüs eyalet başkenti Columbus'a sabah 5 civarındaydı. Ardından Philidelphia ya da New York yönüne yola koyulacaktım. O gece Lima'da kalacak yer aramaya koyuldum. Sonrasında bir kilise papazıyla konuştum o bana kalacak yer ayarladı ve yiyecek bir şeyler verdi. Sanki kendimi Anadolu'nun herhangi bir köyündeki kadar iyi hissettim. O sıcaklığı hissettirdi. Ertesi gün sabah otobüs beklerken Kolombiya'lı orta yaşlı biriyle tanıştım. O da New York'a gidiyordu ve yoldaşım oldu diyebilirim. İlk başta beraber otobüsle Columbus'a gittik. Orada New York için otobüs, uçak gibi alternatiflerin fiyatlarını sorduk en son araba kiralamakta karar kıldık ve kiralayıp New York'a gezerek gittik. West Virginia, Pennsylvania, New Jersey ve New York..
Kolombiya'lı yol arkadaşım Reyes, amcasının evine gitmek istedi ben de arabada uyuyacaktım. Sonrasında sabah arabayı bırakıp iş bakmaya başlayacaktım. Reyes'in gönlü el vermedi ve amcasına söyleyip onların evinde konakladım. Sonra sabah bütün yakınlarına iş için yardımcı olmalarını rica etti. Fakat New York konaklama ve gıda adına çok pahalı bir yer. Bir gece daha hostelde konaklayıp iş aradım. Ama bana yetecek düzeyde bulamadım. O nedenle Amerika'daki arkadaşlarımla irtibata geçip Ocean City'ye gitme kararı aldım. İlk otobüsle 24 Ağustos sabahı geldim. Ardından buradaki arkadaşlarım Tolga ve Safa'nın ve en başta ev arkadaşları Berk'in yardımlarıyla onun yanında bir kaç saat içinde çalışmaya başladım. Şuan da çalışmakta olduğum lüks bar-grill restaurant Macky's.
İşe başladığım gün ev baklamaya fırsatım olmadı ama ertesi gün yine arkadaşlarımın yardımıyla ev buldum. Şuan her şey yoluna girdi ve çalışmaktayım.
Ocean City'yi biraz tanıtmak istiyorum. Konumu itibariyle biraz garip özellikte olan bu tatil şehrinin bir tarafı okyanus bir tarafı deniz olacak şekilde bir şerit halinde uzanıyor. Yaklaşık 150 tane sokağa ekmek dilimi şeklinde ayrılmış.

Chicago..

http://www.chicagolimo.net/img/limousinechicago.jpgaChicago'ya 14 Ağustos sabahı itibariyle gelmiş bulunmaktayım..
http://wikitravel.org/upload/shared//thumb/b/b0/Skyline_from_Millenium_Park.jpg/350px-Skyline_from_Millenium_Park.jpgİlk gerçek araba sürüş deneyimimle geldiğim bu koca şehirde herhangi bir sorun yaşamadım trafik adına. İlk gün şehri genel olarak dolaştık arkadaşlarımla. Sonrasında hostele yerleşip güzel bir şekilde dinlendik. Ertesi gün bütün müzeler ve Amerika'nın en yüksek binalarının da yer aldığı toplu biletten edinip onunla gezmeye koyulduk. Ünlü Willis Tower'ın en son katına, yani 103. katına çıkıp etrafa şöyle bir bakmak gerçekten hem heyecan verici hem ürpertici.


 Sonraki günler çeşitli müzeleri gezme fırsatı bulduk. Buradaki müzelerin bir tanesinde Ege yöresinin yörük çarığı vardı ve dikkatimi çekti.
Mimarik olarak en güzel şehir olmasının yanında jazz şehri olan Chicago'da, en iyi jazz müzik sanatçılarından birinin konserine gitme imkanım da oldu.
Genel olarak Chicago'ya bakacak olursam, çok güzel izlenimlerle ayrıldım. New York gibi kasvetli bir şehir değil. Yapılabilecek her şeyi şehir size sunuyor. İsterseniz tekneyle gezin, isterseniz plaj keyfi yapın, isterseniz sokaklarda herkes gibi spor yapın, isterseniz alışveriş yapın, isterseniz girip ofisinizde çalışın..

Chicago'dan Lima'ya dönüşümüz sırasında Chicago'ya gelen başka arkadaşlarımızla dönmeyi planladık. Ve yola koyulduk. Gecenin ilerleyen saatlerinde yollar boş ve düz olmasının verdiği güvenle hız limiti aştım ve bu sırada bir polisin radarına yakalandım. 55 mil olan yerde yaklaşık 135 mil yapacak kadar hızlı gidiyordum. Daha önce öğrendiğim şeyleri uygulamaya geldi sıra. Polis arabasını arkama yanaştırdı ve kenara çektim arabayı. Arkamda lazer gösterisi yapılıyordu sanki. Sonrasında  arabanın kontağını kapatıp anahtarı camın önüne polisin görebileceği bir yere koydum ve ellerim her durumda direksiyon simidinde bekliyordum. Pencereyi aç ünlemiyle pencereyi açtım. Hızlı gittiğimi söyledi ve biliyorum dedim. Çeşitli prosedürlerden bahsetti, bir kısmını anladım bir kısmını anlamadım. Ehliyetimi istedi ve ben yabancı olduğumuzu ve iş yerine yetişmeye çalıştığımızı söyledim. Bu sırada hemen önümüze duran arkadaşlarımızın arabasından tedirgin olup sordu ve arkadaşım bizi bekliyor dedim. Bu sırada benim arabamda olan arkadaşımın biri arabadan çıkıp diğer arabaya bir şeyler sormaya gitti. Bu sırada polis iyice tedirgin oldu ve direktiflerde bulundu. Biliyordumki polis orada kendini korumak için ateş etme yetkisine sahipti fakat kolay atlattık. Sanırım yabancı oluşumuz bunda etkili oldu. Sonunda uyarı alıp yoluma devam ettim. Bir sonrakinde para ve çeşitli yaptırımlar mevcut bunu biliyorum.

Lima..




Lima'ya 10 Ağustos itibariyle gelmiş bulunmaktayım..
Burada fuar için çeşitli hazırlıklarda bulunduktan sonra yaklaşık 4 günlük tatilimi Chicago'ya giderek değerlendirmeyi düşündüm. Gezi planı yapıp çeşitli hostel ve araba kiralama işlemlerini burada yaptım. Araba kiralamak için Amerika'da bazı kıstasları yerine getirmem gerekiyordu. 21 yaş üstü ve kredi kartı sahibi kişiler kiralayabiliyor. Fakat yeteri kadar limitim olmadığı için limit artırmakla uğraştım ve sonunda beraber gittiğim arkdaşlarımdan birinin Türkiye'den yakını limiti artırmak hesabıma para yükledi ve sorunum çözüldü. Bu sayede 4 gün boyunca araba kiralayabildim ve Chicago..

8 Ağustos 2012 Çarşamba

Lucasville..


Lucasville..
6 Ağustos itibariyle buradayım.. Doğal bir yaşam ortamı ve filmleri aratmayan görüntülerle dolu bir yer.. Bunların yanında telefonun çekmediği de bir yer..
Fotoğrafta bulunan şey patronumun bebeklerinden Tiki. Benim stres atmak için kullandığım oyuncak adeta. Çok seviyorum onu. 
Patronum çalışanlarından ve bir çok yakınından daha çok seviyor onları. Öyleki arabada onların yeri ön koltuksa hiç bir kuvvet onları oradan alıp oraya oturamaz. Yer olmazsa da arabanın arka kısmından oturmaktan başka çareniz yok. Yine garip Amerikalılar..







2 Ağustos 2012 Perşembe

Xenia..




Xenia'ya 30 Temmuz itibariyle gelmiş bulunmaktayım..
Yorucu bir haftanın ardından yoğun olmayan bir hafta geçirdim burada. Arada bir gün çalışmadım ve alışveriş için büyük bir yere gittim iş arkadaşlarımla. Alışveriş çılgınlığı yapıp çok fazla para harcadım. Ekim ayında yapacağım gezi için  yağmurluk, tablet bilgisayar gibi ufak tefek şeyler aldım.

Yandaki resimde elimde tuttuğum mantar sabah karavanımın önünde çıkmıştı..

Patronumuz bu fuar çok yoğun geçmediği için herkesi çalıştırmak yerine bazılarımızı araçları temizlemek için görevlendirdi. Bu sırada çekildiğim klasik fotoğraf aşağıda. Patronumuzun bebeği L8000..





Hamilton..

Yeni fuar merkezimiz Hamilton..
22 Temmuz'dan itibaren bulunduğumuz yer doğum günümü kutladığım yer olması bakımından önemli. 25 Temmuz gün içinde yanında çalıştığım Amerikalı Tina, canlı yayın radyo istasyonuna gidip doğum günüm olduğunu söylemiş ve anans yapıldı. Sonrasında müşteriler gelip beni sormaya başladılar, doğum günü şarkıları söylediler ve güzel bir süprizdi. 25 Temmuz gecesi ise patronumun eşi Jackie büyük bir pasta ve büyük bir dondurmayla beni karşıladı. Heyecan vericiydi. Çalışma arkadaşlarımdan bazıları hediye de verince ayrı mutlu oldum. Kovboy şapkası bu hediyelerin arasında yer alıyor. Amerikalıların doğum günü kutlamalarına şahit oldum ve bizimkinden çok farklı. Çok önemsiyorlar. Herkes bir şeyler ısmarlıyor, tanımadığım insanlar gelip kutluyor ve herkes eğleniyor. Amerika'da doğum gününüzse kesinlikle herkese söyleyin.

Doğum günümün dışında Hamilton'da bulunduğumuz sırada patronum Jack, sürekli takip ettiği, hava durumunun kötü olacağı ve alarma geçmemizi söyledi. Diğer fuarlarda da fırtına ve yağmur yaşadık fakat bunun büyük olacağını öğrendik. Çalışmadığımız ve kalabalık olmadığı için seviniyoruz fakat ne olacağı hakkında firkimiz olmadığı için tedirginlik de hakimdi. Fakat patronların hepsi kötü havada az para kazandıkları için aşırı sinirli oluyor ve bu bize kötü sonuçlar doğurabiliyor. Bunların hepsini bir kenara bırakırsak Türkler böyle durumlarda en rahat olanların arasında olması gözümden kaçmadı. Çünkü Amerikalılar büyük fırtınalar görmüş olduklarından tedbirli davranıyorlar. Bizimkilerse, ben dahil, rahat hareketlerle işimi yapıyordum. En sonunda fırtına geçti ve çok da büyük bir etki bırakmadı. Türkler, " korkmaya gerek yok demiştik." şeklinde konuşmaya başladı. Seviyorum halkımı yahu..

Lebanon..

Rotamız Lebanon'ı gösterdi ve 16 Temmuz'dan itibaren buradayız..
İlk gün karavanların kurulumu ve temizlikle geçtikten sonra bir gün tatilimiz vardı. Bu tatilde Lebanon'a yaklaşık 10 mil uzaklıktaki Kings Island eğlence parkına gittik. Ohio için en büyük eğlence parklarından olan bu yerde dev roller coasterlar, kayak parkları ve daha bir çok adrenalinle dolup taşmayı sağlayan alet vardı. Yaklaşık 10 farklı roller coasterın hepsini denedim ve harika bir duygu. Ayrıca su parkında yapay dalga havuzu ve sörf imkanı vardı. Bunların dışında botla raftinge benzer bir deneyime de sahip oldum. Rafting kadar heyecanlı olduğunu sanmıyorum fakat serinlemek için birebir olduğunu düşünüyorum.

31 Temmuz 2012 Salı

Wilmington..




Yeni fuar yerimiz 9 Temmuz'dan itibaren Wilmington..
Wilmington'da bir gün izin günümüz vardı. O gün Walmart ve halk havuzuna gittim Amerikalı çalışanlarla. Buralardan gelince marketten aldığım pizzayı memleket özlemiyle dürüm yapıp yedim. Ara ara Türkiye'den getirdiğim bardak çorbalarla kendime geliyorum. Aksi halde turşuyu bile! unla kızartıp yediklerini görünce o şekilde yaşanmayacağını yineliyorum kendi kendime.

Gün boyu kızartma yiyen bu millet, sabah kahvaltısında bile bira içen bir millet de aynı zamanda. İnanamıyorum bazen yaşam tarzlarına. Sadece yemek, içmek ve zevk almak için yaşıyorlar. Konuştukları tek şey bugün yaptıkları ve yarın yapacakları. Daha ilerisi ve gerisi onlar için önemsiz.
Bunlar tümü için geçerli olmasa da çoğununki bu şekilde.

4 Temmuz..

İşte ilk günüm 4 Temmuz günü, yani Amerika'nın bağımsızlık tarihiydi. Oldukça kalabalık olan günde limonata satışında çalıştım. Limonatayı plastik kap içine biraz şeker, üzerine bir kaç yarım limon, buz ve su ilave edip bir süre çalkalayıp verdik. Çalkalama sırasındaki görüntü insanların ilgisini çekiyor ve ne kadar pahalı olursa olsun almaya itiyor. 
Ayrıca Amerika'da yapılan festival ve fuarlarda etkinlikler ard arda sıralanıyor. Bunlardan biri de Amerikan güreşiydi. Yandaki kare de bu etkinlikten.

13 Temmuz 2012 Cuma

Patronumun çiftliğinde..



Günlerden 30 Temmuz ve patronumun çiftliğine geldim. Çiftlik ilk bakışta zenginliğin ne safhada olduğunu sezdiriyordu. İlk iki gün dinlenmek ve çalışma arkadaşlarımla vakit geçirmekle geçti.





Yandaki resimde görülen göl yapaydı, "havuz değil, göl yaptırırım." şeklinde bir hissiyata kapılıyordum her bakışımda.  Boş vakitlerimde göle girip serinleyebiliyordum. Ayrıca minyatür kale maç yapıp, bayzbol oynamayı denedim.






 Genel olarak çalışmak yorucu olsa da herşey yolunda. Amerikalılar ne kadar zengin olurlarsa olsunlar alçak gönüllüler ve çalışanının yanında çalışmaktan gocunmuyorlar.
Bunların dışında patronumuz iş sonrasında berbekü partisi verip moral depolamamızı sağladı. Amerikalıların herhalde anladığı tek şeyin biftek pişirmek olduğunu söyleyebilirim yemek adına..

10 Temmuz 2012 Salı

New York & Columbus


Tarih 29 Haziran'ı gösterdiğinde artık gezmek için kaldığım yer olan Newark'tan Manhattan,New York City'e yaklaşık yarım saat otobüsle yol gittim. Kaldığım yerde siyahi insanlar çoktu ve kötü söylenen herşeyi yıktılar benim adıma. Bazıları biraz lakayıt olmakla birlikte hepsi yardımseverlerdi.
Manhattan'a ilk geldiğim anda ne yapacağımı bilemedim. Sonra yaklaşık 30 kg çantalarımla 8. caddeye çıkıp yürümeye başladım. Türkiye'den de tadını ve ürünlerinin sağlıklı olduğunu bildiğim için Subway'de birşeyler yedim. Daha sonra bütün caddeleri ve kaldığım yerdeki insanların tavsiyelerine uyup bir kaç müze ve meydana gittim. Empire State, Madison Square, Metropolitan Museum, Central Park...
Gittiğim yerlerden en sonuncusu belki de en güzeli Central Park'tı. Devasa yapıların arasında bu kadar doğal ve büyük bir alan görmek beni o kadar sevindirdiki bir kaç saatimi burada geçirdim. Burada gökdelenlerin arasında alamadığım kadar çok nefes aldım.
Sonrasında otobüs ile Columbus,Ohio yolunu tuttum. Yaklaşık 13 saat sürecekti yolculuğum. Hiç  bir şeyin Türkiye'ye andırmıyor olması ilk başlarda değişik duygulara sebebiyet veriyor ama kolay adapte olduığumu düşünüyorum.
Columbus'a geldiğimde patronumu beklemeye koyuldum. New York'ta edindiğim hatla bir kaç arama sonunda geldiğimi hatırlattım. Yaklaşık bir saat sonra gelip aldı. Bu bekleyiş sırasında bir kaç genç etrafımı sardı ve tedirgin oldum. Dediklerini zorla seçiyordum ve genel olarak argo konuşuyorlardı. Para istediler, öğrenciyim gibi cevaplar vererek geçiştirdim ve anlamıyorum sizi dedim. Sonrasında gittiler ama patronum gelene kadar takip ettiler. Hayatım gözümün önünden geçti ve gerçekten korktum. 
Patronum kendi çiftliğine getirdi ve kalacağım karavana yerleştirdi. Dinlenmeye koyuldum.
Şimdilik bu kadar..

29 Haziran 2012 Cuma

Uçuşum..


Türkiye saatiyle 21:00 suları ve 28 Haziran 2012..
Şuan uçuyorum.Havaalanında herşey tıkır tıkır işledi. Aktarma sırasında bazı sorunlar yaşasam da görevlinin Türk çıkmasıyla hallettim, üzerine meyve suyu soktum el çantamda. Gülmemek için kendimi zor tuttuğum anlardandı. İçimden "her yerdeyiz yahu" dedim.
Uçakta verilen yemekler ve İsviçre havayolu olması sebebiyle çikolatalar ve türevleri harikaydı. Ayrıca Atatürk Havaalanı'ndaki duty freede satılan Yeni Rakı'ların bu kadar ucuz olması şaşırttı.
Bunların dışında yol arkadaşlarım oldu. İlk uçakta karikatür okuyarak başladık aktarmaya kadar beraberdik bir Türk'le. Daha sonra İtalya-İsviçre çift vatandaş şamatacı bir amcayla beraberdim. Güzel vakit geçirdim onlarla. Hatta Erro telefonunu verdi ve yakınlarıma mail atmak için kullandım..
Uçaktan indim ve kalacağım eve gittim ve yorgunluğumu atmaya çalıştım..

27 Haziran 2012 Çarşamba

Zaman daralıyor..


Günlerden 28 Haziran 2012.. Ve saat 03:00 suları..
Heyecan uyutmaz hale getirmeye başladı. Saatler sonra uçuyor olacağım. Bu duyguyu daha önce sayılı şeyde yaşadığıma eminim fakat garip bir alışılmışlık da yok değil. Sanki her gün farklı bir yere gidiyormuşçasına gelişiyor davranışlarım. Belki de bu kadar kaptırırsam her şeyin mahvolmasından korkuyorumdur..
Bavul hazırlıklarım neredeyse tamam. İçerisine en temel ihtiyaçlarımdan tutun da hiç gerek duymayacağım şeylere kadar koydum sanırım.. Ara ara yazmaya devam edeceğim..

21 Haziran 2012 Perşembe

İzlenimlerim..






Hazırlıklarla birlikte heyacanım gitgide artıyor. Ama içimdeki bu heyecanı buruklaştıran şeyler de yok değil. Arkamda bıraktığım sevdiklerim, özellikle biri.. Onlarsız geçireceğim onca zamanı..
Her zaman amaçlarım uğruna sorunsuz bir şekilde yürümek istedim ama olamayabiliyor..
Bu düş büyük bir deneyimi de beraberinde getirecek diye düşünüyorum..

Düşüm gerçek mi oluyor..


İlk yazımla yaptıklarımı ve hayallerimi anlatmaya gayret göstereceğim.
Bundan üç yıl kadar önce Amerika sevdasına kapılan ablam aldığı kararla yola düştü. Benimse hiç yurtdışı planım yoktu o zamanlar. Fakat üniversiteye başlamamla birlikte kafamda oluşmaya başlayan fikirler zincirine çalış ve gez(work and travel) öğrenci programı ekleniverdi. Bunun için harçlıklarımı biriktirmeye koyuldum fakat İstanbul'da yaşamak bir öğrencinin para biriktirmesine pek olanak sağlamıyor. Bunun üzerine yarı zamanlı işlere girip çalıştım fırsat buldukça.  Bu şekilde bir miktar birikimim oldu.
Takvim Mart 2012'yi gösterdi..
Ev arkadaşlarım Amerika öğrenci programına gideceklerini söylediler. Benim gitmeye çok istekli olduğumu biliyorlardı ama ben bu yıl için düşünemiyordum. Çünkü yeterli param yoktu. Bunun üzerine bütün paramı toplayıp baktım ve yeterli gelmedi. Sonra ailemden çeşitli yardımları alarak muhasebemi yaptım ve gidebileceğim kanaatine vardım.
Evet artık program için evde bir curcuna başladı. Sürekli yapılacak, gidilecek yerlerden bahsedilir oldu. Sonunda pasaport, vize gibi işlemleri de halledip uçak biletlerimizi aldık.
Bu program için dilimi geliştirmek ve tabiki gezmek maksadıyla gitmeyi planladım. Burada bir ayrım yapmam gerekti dilimi geliştirmek ağır basarak arkadaşlarımdan farklı bir eyalet seçimi yaptım. Onlarla gezmek için neler vermezdim ama böylesi belki daha iyi olacaktır.
Ve tarih  9 Haziran 2012'yi gösterdiğinde arkadaşlarımı yolcu ettim. Şuan keyifleri yerinde görünüyor, aldığım haberler doğrultusunda..
Şuan tarih 21 Haziran 2012 ve benim uçağım 28 Haziran 2012 öğle saatlerinde. Heyecanlı bekleyişim sürüyor..