16 Ocak 2014 Perşembe

Ağva..



Ağustos 2013..
Günlerin getirdiği yorgunluğu bir nebze de olsa atmak için sırt çantamızı yüklendik ve Ağva yolunu tuttuk. İstanbul'dan otobüsle iki saatten fazla süren yolculuğumuz sonunda gizli güzelliğe ulaştık. Küçük, sakin ve ege kasabası gibi bir görüntüsü vardı ilk bakışta. Hemen sahile doğru yöneldik, atıştırmalık bir şeyler alıp. Bir kaç kampçı görüp yanlarına gittik. Sahile kurdukları çadırlarında kalıyorlardı ama arabayla gelmişlerdi. Bizse otobüsle geldiğimiz için ve özel eşyalarımızı çadırda bırakamayacağımızdan bu alana çadır kuramadık. 20 dakika yürüyüşümüzün sonunda bir kamp alanı bulduk ve oldukça cüzi bir miktara o geceyi orada geçirmeye karar verdik. Hemen tepenin ardında Karadeniz'in azgın dalgalarının sesi geliyordu. Çadırı kurup, dalgalarla boğuşmak için vakit kaybetmedik ve yorucu bir kaç saat geçirdik. Ardından merkeze yola koyulduk ve ihtiyaçlarımızı aldık, etrafı dolaştık. Çok tatlı insanlarla karşılaştık ve akşam saatlerinde kampa geri döndük. Gitar eşleğinde tanıştığımız bir çiftle sabaha kadar muhabbet ettik.
Kamp ortamını bir kere daha sevmiştim ve ormanı içime çekiyordum. Ertesi sabah kahvaltı sonrası hemen denize koştum. Oldukça soğuktu ama bir o kadar da ferahlatıcıydı. Eşyalarımızı toparlayıp, gezintimize kaldığı yerden devam ettik. Patika yollardan geçip, salaş kafelere girdik. Genel olarak uygun fiyatlar gözümüze çarpmadı değil.

Kesinlikle aklımıza kazının ve tavsiye edilebilecek bir haftasonu oldu bizim için.. 










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder