31 Temmuz 2012 Salı

Wilmington..




Yeni fuar yerimiz 9 Temmuz'dan itibaren Wilmington..
Wilmington'da bir gün izin günümüz vardı. O gün Walmart ve halk havuzuna gittim Amerikalı çalışanlarla. Buralardan gelince marketten aldığım pizzayı memleket özlemiyle dürüm yapıp yedim. Ara ara Türkiye'den getirdiğim bardak çorbalarla kendime geliyorum. Aksi halde turşuyu bile! unla kızartıp yediklerini görünce o şekilde yaşanmayacağını yineliyorum kendi kendime.

Gün boyu kızartma yiyen bu millet, sabah kahvaltısında bile bira içen bir millet de aynı zamanda. İnanamıyorum bazen yaşam tarzlarına. Sadece yemek, içmek ve zevk almak için yaşıyorlar. Konuştukları tek şey bugün yaptıkları ve yarın yapacakları. Daha ilerisi ve gerisi onlar için önemsiz.
Bunlar tümü için geçerli olmasa da çoğununki bu şekilde.

4 Temmuz..

İşte ilk günüm 4 Temmuz günü, yani Amerika'nın bağımsızlık tarihiydi. Oldukça kalabalık olan günde limonata satışında çalıştım. Limonatayı plastik kap içine biraz şeker, üzerine bir kaç yarım limon, buz ve su ilave edip bir süre çalkalayıp verdik. Çalkalama sırasındaki görüntü insanların ilgisini çekiyor ve ne kadar pahalı olursa olsun almaya itiyor. 
Ayrıca Amerika'da yapılan festival ve fuarlarda etkinlikler ard arda sıralanıyor. Bunlardan biri de Amerikan güreşiydi. Yandaki kare de bu etkinlikten.

13 Temmuz 2012 Cuma

Patronumun çiftliğinde..



Günlerden 30 Temmuz ve patronumun çiftliğine geldim. Çiftlik ilk bakışta zenginliğin ne safhada olduğunu sezdiriyordu. İlk iki gün dinlenmek ve çalışma arkadaşlarımla vakit geçirmekle geçti.





Yandaki resimde görülen göl yapaydı, "havuz değil, göl yaptırırım." şeklinde bir hissiyata kapılıyordum her bakışımda.  Boş vakitlerimde göle girip serinleyebiliyordum. Ayrıca minyatür kale maç yapıp, bayzbol oynamayı denedim.






 Genel olarak çalışmak yorucu olsa da herşey yolunda. Amerikalılar ne kadar zengin olurlarsa olsunlar alçak gönüllüler ve çalışanının yanında çalışmaktan gocunmuyorlar.
Bunların dışında patronumuz iş sonrasında berbekü partisi verip moral depolamamızı sağladı. Amerikalıların herhalde anladığı tek şeyin biftek pişirmek olduğunu söyleyebilirim yemek adına..

10 Temmuz 2012 Salı

New York & Columbus


Tarih 29 Haziran'ı gösterdiğinde artık gezmek için kaldığım yer olan Newark'tan Manhattan,New York City'e yaklaşık yarım saat otobüsle yol gittim. Kaldığım yerde siyahi insanlar çoktu ve kötü söylenen herşeyi yıktılar benim adıma. Bazıları biraz lakayıt olmakla birlikte hepsi yardımseverlerdi.
Manhattan'a ilk geldiğim anda ne yapacağımı bilemedim. Sonra yaklaşık 30 kg çantalarımla 8. caddeye çıkıp yürümeye başladım. Türkiye'den de tadını ve ürünlerinin sağlıklı olduğunu bildiğim için Subway'de birşeyler yedim. Daha sonra bütün caddeleri ve kaldığım yerdeki insanların tavsiyelerine uyup bir kaç müze ve meydana gittim. Empire State, Madison Square, Metropolitan Museum, Central Park...
Gittiğim yerlerden en sonuncusu belki de en güzeli Central Park'tı. Devasa yapıların arasında bu kadar doğal ve büyük bir alan görmek beni o kadar sevindirdiki bir kaç saatimi burada geçirdim. Burada gökdelenlerin arasında alamadığım kadar çok nefes aldım.
Sonrasında otobüs ile Columbus,Ohio yolunu tuttum. Yaklaşık 13 saat sürecekti yolculuğum. Hiç  bir şeyin Türkiye'ye andırmıyor olması ilk başlarda değişik duygulara sebebiyet veriyor ama kolay adapte olduığumu düşünüyorum.
Columbus'a geldiğimde patronumu beklemeye koyuldum. New York'ta edindiğim hatla bir kaç arama sonunda geldiğimi hatırlattım. Yaklaşık bir saat sonra gelip aldı. Bu bekleyiş sırasında bir kaç genç etrafımı sardı ve tedirgin oldum. Dediklerini zorla seçiyordum ve genel olarak argo konuşuyorlardı. Para istediler, öğrenciyim gibi cevaplar vererek geçiştirdim ve anlamıyorum sizi dedim. Sonrasında gittiler ama patronum gelene kadar takip ettiler. Hayatım gözümün önünden geçti ve gerçekten korktum. 
Patronum kendi çiftliğine getirdi ve kalacağım karavana yerleştirdi. Dinlenmeye koyuldum.
Şimdilik bu kadar..